Loading...

Şiirlerim


"HİSSİYAT" 
Hissiyat şelalesi, masumiyet emsali
Gözle görünebilecek en güzel manzara,
His savaşında galip gelen sen,
Aşk savaşında mağlup olan ben.
 
Düşler prensesi, mutluluk abidesi,
Koparılan en güzel çiçek,
Dünyevi bir fevkalbeşer,
Hüzünler ile kavrulan ben.
 
Cansız bedenimde koşturan sen,
Mezarımda açan ve koparılan sen,
Kuruyup giden bedenimin,
Tutunacağı son dal olan yine sen.
 
Boş sayfalar gibi ak ve beyaz,
Ölüler gibi akılsız,
Bakire bir ateş gibi yanığım.

"BÖCEK" 
Serseri bir böceğim,
Kimsesiz bir böcek,
Hisler durağında duracak,
Hasret denizi ile kavrulacak,
Aç, susuz ölecek, kuruyup gidecek,
Ve bir gün değil her gün ölecek.

"ACI" 
Soğukluk tenimi yakar,
Acılar dans ettirir,
Küfürler kulağımı şenlendirir,
Düşünceler bedenimi eritir.
 
Sevda tınısı bir mezar bir visal,
Aşk kokusu bir mey bir ecel.
Gözler kanlı, gözyaşları kumlu,
Hisler boşa, aşk başka.

"BEN" 
Gecekondu kalbime inen, prenses!
Patikalı yollarım çamurlu!
Derim pis ve kokulu!
Yüzüm bayık bir çeltik!
 
Hislerim dünya, ben bir damla!
Sen tanrı, ben mahlukat!
Işıksız bir Güneş, tanrısız bir melek!
Şeytansız bir cehennem!

"ANADOLU" 
Anadolu gibi yüreğim,
Her iz bir acı, umud!
Sayısız aşk, bir yığın emek!
Bir tandır, bir ekmek!
 
Süphan misali düşlerim,
Her zerresi puslu, karlı,
Yorgun ve ısrarlı ve de ihtişamlı.
Acıyla yoğrulmuş çeltik, toprak.
 
Büyülü bir ırmak o Kızılırmak.
Acıyla akan, aşkla yağan yağmur,
Dehşet ile kalkan ve sonra solan çiçek.
Ben bir garip Anadolu, sen ise Tanrı!
(10.04.2024)

"TANRIYIM" 
Çarçabuk kopan hayatlar,
Ölüm döşeğinde yatan insanlar.
Gelip geçen ömürler, harcanan vakitler.
Düş olup uçan, mezarsız yatanlar.
 
Ölü bedene hapsolmuş bir tanrıyım.
Yaratma yetisini kaybetmiş, aşağılık bir tanrı.
Yarattıkları yüzünden utanan, korku duyan bir acizim.
Ölümü bekleyen, masum bir bebek gibi suçsuzum.
 
Kulaklarını kapatan, nefes almaktan gocunan bir tanrıyım!
Göremeyen, gördükçe körleşen bir yaşamayanım!
Kalbi olup, kalpsiz gibi davranan, ölümlü bir tanrıyım!..
Bedene ağır gelen, ruhu zayıflıktan ölen bir tanrıyım!..

"İSTEMEK"
İstanbul gibi görmeden, hissetmeden,
Bir kör gibi görmeden seviyorum.
Annesiz büyüyen bir çocuk gibi ölü,
Oruçsuz bir ramazan gibi seviyorum.
 
İntihara meyilli bir melek gibi,
Annesini özlemiş bir tanrı gibi,
Seni arıyorum.
 
Allah ile davalı bir insan,
Derisi yüzülmüş şair gibi korkan,
Anne gibi seven, seni arıyorum.
 
Büyülü kelimeler ile bedenimi okşayan,
Beni ben yapan sesini istiyorum.
Acı ile yoğrulan, aşksız bir ben istiyorum.
 
 


"NİLÜFER" 

Tanrı gibiyim;
Yalnız, kimsesiz, tek.
Yarattıkları ve yaptıkları yüzünden, 
acı çeken bir tanrıyım. 

Kasvetli acıların altında yatan, 
melankolik ızdırap damlalarını
duyamayacak kadar acizim. 

Ellerimin altından kayıp giden hayatları,
Yakalayamayacak kadar hüsn-ü kuruntulu, 
İnsanları sevemeyecek kadar hassasım. 

Büyülü gözlerinden ışıldayan 
o parlak ışığı göremeyecek kadar kör, 
Kısık sesini işitemeyecek kadar sağırım.
 

Elini tutamayacak kadar titrek,
Yanı başında sana yaklaşmayacak kadar korkak, 
Ölümü bekleyen yirmilik bir melek gibi,
çaresiz bir korkağım. 
Tanrı olup, tanrıya yakaracak kadar acizim. 
27.03.2024 - 01.44

"UMUD"
Senki ruh-u revanım,
Çeşm-i âhu ilâhım,
Dildar oldu umud 
Münhasır her bir zerrene. 

 Naçizâne ruhun düşlerimde, 
Bir vâvelya bir melâl.
Hey efulim, mehlikâm,
Tanrıdan lütufum.

 Elemkârâne bir şekilde 
Mihman oldun gönlüme, 
Müptelâyım gözlerinin rengine,
Bir visal bir umud.

 Yusufum, züleyham
Gönlümün, aklımın padişahı, 
Canımın canı, rûhum, şûh-i şenim
Namütenahi düşlerimin perestişi.

"25.SAAT"
Saatler, saniyeler tahammüllfersa eyledi.
Yarım kalmış günlerim,
Göz kapaklarıma güneş gibi geldi.
Hayatım Robinson'un Acı Çeken Adam tablosu gibi
korkunç, hürkünç.

Yaşamak bir ağrı gibi, tarif edilemez bir ağrı,
öyle ki bütün sinir hücrelerimin vücudumdan çekilmesi gibi;
Dünya' nın kitapsız kalması gibi, zor bir durumda kendi iç dünyam.

Kelimelerin anlamlarını yitirmiş olduğu bu Dünya'da
kelimelere yeni anlamlar katarak yaşamaya çalışmak,
nefes almaktan daha zor.
hayallerimdeki o çocuksu masumiyeti kaybetmiş olmamın verdiği ağır yük ile koşmaya çalışmak,
Atlantik Okyanusu' nu yüzerek geçmekten daha zor.

Elverişsiz toprak gibi hiçbir şeyin yetişmediği,
yetişse dair susuzluktan öldüğü günlerde,
su niyetine geçecek şeyler bulmak gerçekten çok zor.
İşte bu 25. Saat Umutsuzluğun saati.


"AŞK"
Aşk uykusuzlukmuş, uysuzlukmuş,
Her göz yumulduğunda aklına gelinmesiymiş.
Göz kapaklarımda canlanan silüetinmiş,
Aklıma gelen kıskançlıkmış.

Aşk ölümsüzlükmüş, duygular deryasıymış,
Hisler kervanında bir umutmuş,
İmkansızmış, ağırmış, çirkinmiş.
Aşkın kenarında bir hiçmiş.

Aşk sarhoşlukmuş, yorgunlukmuş,
Acı çeken bir tanrıymış, melekmiş,
Hisler ile aydınlatılan bir dünyaymış,
Sağır kalıp, görememekmiş.

Aşk kulağa hoş gelen bir şarkıymış,
Acı çeken bir bebekmiş, çocukmuş,
Dikenli bir gül imiş, çiçekmiş,
Geberircesine merak etmekmiş, özlemekmiş.

Aşk endişeymiş, korkuymuş,
Kalabalık bir yerde görünmezlikmiş,
Ağır bir kalp yarasıymış,
Siyahymış, kırmızıymış, turuncuymuş.

Aşk yutkunamamakmış, göz yaşıymış,
Mey misali sarhoşlukmuş,
Uzaklara bakmak, sorgulamakmış,
Gözlerinin yanması, kanamasıymış.

Aşk o imiş, benmiş, Izdırap çeken bir beden,
Aşık olan bir tanrıymış,
Ağlamaktan yüksünmeyen, ölenmiş.

Aşk uzakmış, açlıkmış,
Eline dokunamamakmış,
Mahçup olmak, utanmakmış,
Titremek, konuşamamakmış.

Aşk avuçların içinde yok olan,
Tek bir kar tanesiymiş,
Eriyen, solan ama ağır bir bedende,
Haps olmuş bir ruhun, ızdıraplarıymış.

Aşk emekmiş, düşünmekmiş,
Sevilmeden, bilinmeden görmekmiş.
Korkmak, yakıştırmamakmış.
Sinirmiş, öfkeymiş, ilelebet dinmeyen bir acıymış.

Aşk neymiş, bilinmezlikmiş,
Gözlerinin rengi, teninin kokusunu bilmemekmiş.
Yek pare bir acıymış, ağıtmış.
Gözlükmüş, yumrukmuş, cezaymış.

Aşk ölümlerin en güzeliymiş,
Üstüne toprak atılması,
Üzerine su dökükmesiymiş,
Tabut içinde yatan bir cesetmiş.

Aşk sonu yazılmamış bir kitapmış,
Yırtık sayfalar, kopuk, çürümüş bir kağıtmış,
Kitaplıkmış, ibadetmiş,
Oyunmuş, oyuncakmış.

Aşk rüyaymış, gerçekmiş,
Uyanır uyanmaz onu düşlemekmiş,
Rüyalarında onu görmekmiş,
Onu düşünerek uyuyup, uyanmakmış.
03.04.2024-03.44


"ŞANS"
Kim bilir ne kadar şanslı yürüdüğün toprak,
Gördüğün insanlar, baktığın kuşlar,
Ne kadar şanslı bulunduğun şehir, ev.
İçtiğin su, yediğin yemek ne kadar şanslı.

Yanında yürümek, kokunu almak,
Seninle muhabbet ne kadar hoş,
Sana bakmak ne kadar hoş,
Hele ki sana âşık olmak ne kadar zor.

Dokunduğuna dokunmak ne kadar hoş,
Yürüdüğün yolda seninle yürümek ne kadar hoş,
Gözlerimin seni görmesi ne kadar hoş,
Seni özlemek ne kadar zor.

Soğuk rüzgarlar misali aşığım güneşe,
Yürürüm seninle ebediyete, kıyamete,
Sesini duymak ne hoş,
Ne şanslı seninle konuşmak.

Ne şanslı sana tenezül eden hava,
Kim bilir ne güzel seni yaratan,
Ne hoş senş sarıp, sarmalayan,
Ne şanslı senin olduğun ev olmak.

Ne şanslı bu ağır beden,
Aşık oldu bir hayale,
Kopamıyor düşlemekten,
Korkuyor sevilmemekten.

*         

"Hayal ile bir hayli yorgunum,
gözümü kapadığım zaman uçuyorum 
gözümü açınca daha fazla..."

(20.03.2021)


"SORULAR"
Hey kalp söyle bana,
Gözümün gördüğüne mi inanayım
Yoksa kapalı iken hayal ettiğime mi ?
Hey akıl söyle bana,
Düşlerimedekine mi inanayım 
Yoksa gerçeğin ta kendisine mi ?
Hey hak söyle bana,
cana mı inanayım 
yoksa canana mı ? 
Ya da bu yolda derbeder olmaya mı ?
[2021 (?)]

"YUTKUNMAK"
Gidiyor gözlerin vuruyor taşa,
koşuyor düşlerim koşarcasına tanrıya,
çığlık çığlığa ağlıyorum boş bir mezarda,
öylesine yutkunuyorum, bir mezarlıkta.
(16.02.2021)

"UMUD"
Senki ruh-u revanım,
Çeşm-i âhu ilâhım,
Dildar oldu umud 
Münhasır her bir zerrene. 

 Naçizâne ruhun düşlerimde, 
Bir vâvelya bir melâl.
Hey efulim, mehlikâm,
Tanrıdan lütufum.

 Elemkârâne bir şekilde 
Mihman oldun gönlüme, 
Müptelâyım gözlerinin rengine,
Bir visal bir umud.

 Yusufum, züleyham
Gönlümün, aklımın padişahı, 
Canımın canı, rûhum, şûh-i şenim
Namütenahi düşlerimin perestişi.


"Hâsılat"
Sen ki Dünya gözü ile gördüğüm ilk melek,
İşittiğim, sarıldığım ilk kor alev,
öğrendiğim ilk kelime,
Yüzümde hissettiğim ilk rüzgar,
ilk gözyaşımdın annem...

...Duraklama ve gerileme döneminden sonra yıkılış dönemine geçen hayatım,
2 saatlik korkunç bir film gibi,
araya giren reklâmlar sayesinde filmin ne zaman biteceği meçhul.
Filmi iyi bir hâsılat ile bitirsek bile yinede filmin sonu gelmiş oluyor.
sonu gelen bir şey iyi bir hâsılat yapsa ne işe yarar ki?


"BIR ŞEY VAR"
Sen de bir şeyler var,
Sesini duyduğumda
Dünyayı durduran,
Yüzünü gördüğümde
Hüznü unutturan;
Tılsımlı bir şeyler...

Bir tebessümüne,
Güzel sözüne,
Uğrunda dünyaları
Feda edebileceğim...
Görmeden yapamadığım
Özlediğim bir şeyler var.

Yaşadığımı hissetiren
beni ben eden,
Nefesime nefes veren
Buzulları eriten, gözlerinden
Vaz geçemediğim; bir şeyler var!

"SORULAR"
Umut, adım atar attıkça mı büyür?
Gökyüzünde dans eden rüyaların yankısı,
Gerçekle düş arasında, incecik bir çizgi.
Aşkla, umutsuzluk arasında denge kurar mı?

Mahlasım Umut, kayıp gecelerde dolanır,
Sesini bulur rüyaların teninde.
An'ların tuhaf dansı, zamansızlığın ötesinde,
Postmodern bir düş, gerçekliğiyle yarışır mı?

Kırık aynalardan yansıyan yüzler,
Birbirine yabancı ama tanıdıkça da hüzünlü.
Umut, çatlakların arasından sızar mı?
Postmodern bir hikaye, anlatıcıyı mı arar?

Sözcüklerin anlam kayması, gerçekliğin silueti.
Umut'un dansı, soyut bir resim mi çizer?
Bilinmezliklerin labirentinde kaybolurken,
Postmodern bir dünya, her yanı kuşatır mı?

Zamanın yitip giden kumları arasında,
Umut'un izini sürmek, rüya mıdır?
Bir sonraki sayfada, belki de başka bir dünyada,
Postmodern bir öykü, aşkı mı yorar?

Umut, belirsizliğin dansını öğretir,
Bir anı yakalayıp sonsuzluğa sığdırır.
Postmodern bir akış, klasik kalıpları yıkar 
Umut'un hikayesi, kim bilir neye yarar.

"UMUTLU"
Korku'nun karanlık gölgesi düşerken,
Akıl bir gemi gibi denizlere açılır.
Büyümek, bilinmezliklerin içinde yelken açmaktır,
Cansızlıkla savaşan ruh, hayatın tadını alır

Duygusuzluk, zırh gibi kalpte sıkılaşır,
Ölümün soğuk nefesi, adım adım yaklaşır.
Kozmoloji'nin büyük dansı, evrende bir iz bırakır,
Umut, içimizdeki yıldızı parlatır.

"UMUTSUZ RUH"
Bir korku düşer, akıl denge arar.
Büyümek, yıldızlara dokunmak isterken,
Cansızlıkla yüzleşen ruh, varoluşun anlamını arar.
Duygusuzluk, bir maskenin ardına saklanır.

Ölüm, sadece bir kapı mı yoksa daha fazlası mı?
Kozmoloji'nin büyülü dansı, evrende izler bırakır.
Umut sonsuzluğun sessizliğinde huzur bulabilir,
Bir yıldız kayar, umut göğün kuytusunda parlar.

"SON AN"
Sanki yıldızlar konuşuyor gece,
İçimde bir umut, bir sonsuzluk hece hece.
Nefes alırken rüyaların düşünde,
Ellerim uzanır gökyüzüne, sevgiliyle mece.

Maziye karışır anılar, zamanın denizinde,
İçimdeki duygular, çoğalır her hevesinde.
Nur saçan güneşin altında, umutla yeşerir çiçekler,
Minnetle bakarım hayata, içimdeki ışıkla hep.

Uğrunda çırpınırken yüreğim, sevgiyle dolu,
Muhteşem bir masal gibi, hayatın her köşesi solu.
Tenimdeki her dokunuş, anlam kazanır seninle,
Ellerimde tutarım seni, hayatın kıymetini bilerek.

"UMUT'UN SON SOLUĞU"
Annem, yüreğimin derinliklerindeki ışık,
Özlemle yanarım, gözlerimdeki yaşla.
Kaybettim seni, yaşamın en acı anında,
Gelmezdin aklıma, rüyalarımın en naif sahnesinde.

Ölüm, soğuk bir el gibi uzandı,
Sensizlik, içimi kemiren acıyla dolandı.
Gözyaşlarım deniz oldu, yüreğimde fırtına,
Annenin sesi kayboldu, sessizlik başladı dağ gibi.

Kelimeler yetersiz, içimdeki yangını anlatmaya,
Ama her hece, her harf, sensizliğin acısını saymaya.
Yokluğun, göğsümde derin bir boşluk açtı,
Sensiz geçen her an, beni ölümle karşı karşıya bıraktı.

Umut dediğim an bile, içimde bir yara açıyor,
Annenin kolları olmadan, hayat bomboş ve sancılı.
Ne zaman gözlerimi kapatsam, yıldızlara bakıp sesleniyorum,
Belki de duyarsın diye, umutsuzca bekliyorum.

"BİR DELİ"
Karanlık koridorlarda dolaşan bir düşünce,
Zihnimin kıvrımlarında kaybolan bir inanç.
Ruhumun derinliklerinde yankılanan bir ses,
Deliliğin esrarengiz tınısıyla dans ediyor.

Bir labirent gibi dolanıyorum, ne çıkış ne giriş var,
Sesler yankılanıyor kulaklarımda, anlamsız bir hızla.
Ölümün soğuk nefesi, çekiyor beni karanlığa,
İçimdeki fırtına, durmak bilmeden esiyor.

Gökyüzüne bakıyorum, yıldızlar da görünmüyor,
Gözlerimde kayboluyor renkler, dünya sönüyor.
Karanlık bir uçurumun kenarında, ölümü çağırıyor,
Ama içimde bir umut var, bir sona erişin yakınında.

Delirmek mi istiyorum, yoksa ölümü mü arıyorum?
Belirsizliklerin labirentinde, kendi içimde kayboluyorum.
Zihnimin derinliklerinde, umutsuzluğun sisleri arasında,
Bir yolculuk yapıyorum, ruhumun en karanlık yanında.

"BAŞLANGIÇ" 
Evrenin başlangıcında bir nefes,
Karanlık boşlukta yankılanan ses.
İlahi kudretin işlediği efsane,
dini kozmoloji, sırlarla dolu bir dans.

Karanlık örtüsü yırtılırken zamanın,
Varlık perdeleri aralanırken anın.
Yaratılışın nakışlarına dökülen kan,
Kudretin en derin izleri işlenir aniden.

Kâinatın mührü, Rahman'ın kelamı,
Her varlık, bir ayette gizli bir salam.
Kozmik melodilerle başlar serüven,
kozmoloji, ilahi bir hikayenin resamı.

Bir yıldızın doğuşuyla açılır perde,
Evrenin dokusu, bir kitap gibi her de.
Yaratılışın hikmeti, akıl sınırlarını aşar,
Her zerresi bir işaretle dolu bir gazel gibi.

Kainattaki düzen, her canlı bir hikaye,
kozmoloji, Rahman'ın sanat sergisi.
Varlık ve yokluk arasında ilahi bir seyahat,
Yaratılışın sırrı, her an derin bir mucize.

 

"MEZARLIĞIM"
Işık aramadan dolaşırken mezarlıkta,
Iıssızlığın karanlığında kayboluyorum.
Gözyaşlarım düşer toprağa, sessizlikle karışır,
Ölümün soğuk nefesi ruhumu sarmalıyor.

Gecenin karanlığında kaybolan adımlarım,
Gökyüzünden düşen yıldızlar gibi sönüyor.
Sesler yankılanıyor kulaklarımda, hüzünlü bir ezgi,
Acıyla yanar içimde, hiç dinmeyen bir kor.

Mezar taşları sessiz tanıklar gibi duruyor,
Ölümün acımasızlığı her adımda hissediliyor.
Rüzgarın uğultusuyla birlikte ruhumda çınlıyor,
Dünyanın sessizliği içime işliyor.

Ama umut var içimde, solgun ışığında geceye,
Hayatın anlamı belki de ölümde gizli.
Güneş yeniden doğacak, umutla aydınlatacak,
Mezarlığın karanlığına bile umut doğabilir.

"YOKOLUŞ"
 Yok oluşun sisinde kaybolan anlar,
Çaresizliğin gölgesinde çırpınır yürekler.
Bir anlam arayışı, bir hayatın öyküsü,
Sonsuzluğa uzanan yol, ölümün esintisi.

Gecenin karanlığında yankılanır feryatlar,
Umut perdeleri yırtar, 
Kırık dökük duvarlar arasında sıkışmış hayat,
Sessizliğin hüznüne yakalanmış gibidir.

Ama bil ki, her gölgenin ardında bir ışık vardır,
Çaresizliğin içinde bile umut yeşerir.
Yok oluşun karanlığında, umut ışığı yanar,
Yeniden doğuşun müjdecisi, adı Umut olan.

"AŞK"
Gönül sarayında bir aşk bâkî,
Görünmez zincirlerle bağlıdır.
Gönlüm sana, aşkınla yârânı,
Aşkla yanan bir kalp inan ki aşkla sârıldı.

Dilimde fısıltılar, şeb-i yeldâ,
Aşkın sırrını taşır her hece.
Gözlerinle sevdayı anlatır,
Sensiz aşkınla hüsran yaşarım gece.

Aşkın gül yüzünde sırlar saklı,
Gönlüm Firdevs, sevda cenneti içinde.
Bir bakışınla dünyâ unutulur,
Aşkınla dolup taşarım,
leyl-i aşkın en karanlık gecesinde.

Sesini duyduğumda titrer bedenim,
Sensiz geçen anlar hüsranla doludur.
Aşkın şarabından içtim dudaklarından,
Bir bakışla mest olup, aşkınla sarhoş olurum.

Aşk adını taşıyan bu yolculuk,
Aşkın dilinde anlatılır belki de en güzel.
Bir ömre bedel aşkın ışığında,
Sen ve ben, aşkın büyülü dünyasında kayboluruz elbet.

 "MAHLASIM UMUT"
Varlığın perdeleri aralanırken,
Aşkın ve sevdanın en derin sırları.
Ağdalı kelimelerle örülürken cümleler,
Varoluşun güzelliği sırlarla işlenir.

Gönlümün kuytusunda hüzünler gizli,
Her nefeste bir ömür, her solukta bir anlam.
Aşkın dansı, ruhun en derin yerinde,
Osmanlıca hatlarla çizilmiş, sevdanın izleriyle dolu.

Bir aşk masalı gibi akar zamanın nehrinde,
Gönlümün sultanı, aşkın tahtında hükmeder.
Farzımisal güzellikle örülürken dualar,
Varoluşun şiiri, aşkın tınısıyla yankılanır.

Bir ömre bedel bu varoluş serüveni,
Aşkın ve sevdanın kutsal bir vazifesi.
Umutsuzluk bile aşkın ışığında erirken,
Umut mahlasıyla yazılan bir hikaye,
varoluşumun derinliklerine işlenir.

 

"KEFEN DÜĞÜMÜ" 
Kefenin örttüğü an son nefesi,
Ölüm sessizce gelir, son durağı.
Bir yolculuk başlar, sonsuzluğa doğru,
Kara toprakla buluşur beden, hüzün ve sefa.

Gözler kapanırken dünyanın perdeleri,
Ruh özgürlüğe kavuşur, bedenden ayrılır.
Kefen sarar bedeni, sessizlik hükmeder,
Ölümün gölgesi düşer, geride anılar kalır.

Bir sona erişin habercisi ölüm,
Kefenin gizemiyle çevrili bir sır.
Bir sonbahar yaprağı gibi düşerken,
Hayatın sonsuzluğuna açılan kapı.

Kefen ölümün sembolü, bir sona doğru adım,
Ama belki de yeni bir başlangıca açılan pencere.
Ölüm ve kefen, hayatın gerçeği,
Ruh ölümsüzlüğe doğru yol alırken.

"BELİRSİZ"
Uykunun en tatlı anında,
korkunç bir kâbus gibi tepemde biter düşünceler.
İçimdeki düşünce çırpınışlarına kulak verir duygularım,
ve yakar gözlerimi bir kor alev gibi bedenin, tenin.
Yüzünün her bir kıvrımı ile
türlü türlü hülyalara dalan bu çaresiz namütenahi hislerim,
her bir zerren için ölüp tekrar dirilecek kadar âşık sana.


KİM
Gözlerimin gördüğü en güzel manzara,
Kulaklarımın işittiği en güzel ses.
Büyüsüz dünyanın, büyülü güzelliği.
Karanlık dünyanın, aydınlık yüzü.

Şöhretin en haz vereni,
Aşkların en güzeli,
Kalbimin ve aklımın tek sahibi,
Dünyamın tek hâkimi.

Seni tenezzül eden bu ağır beden,
Bir muhabbet ile seni bekleyip durur.
Göz yaşlarım seni arayıp, soruşturur.
Ellerim, ellerin için dua eder durur.

Mezarımın üstünde açan tek çiçek,
Kalp evimde beni ısıtan tek güneş,
Toprağımı çiçeklendiren o tanrısallığın,
Tabutumu uçuran o donuk bakışların.

Sol tarafımda hissettiğim o acı,
Gözlerimi yakan o yaşlar,
Ölmeden tabuta sokan o sesin,
Beni yaşarken öldüren sen.

Yalnızlığıma kattığın o heyecan,
Nefesimi düğümlediğin o sesin,
Beni heyecanlandıran o bedenin,
Gözlerinde gördüğüm mutluluk.

Bedenime seni gömmek,
Kalbimi kesip atmak,
Gözlerimi çıkartmak,
ve artık yaşamamak istedim.
01.04.2024-00.29

“DÜŞ”
Gözlerimin gördüğü en güzel manzara,
Kulaklarımın işittiği en güzel ses.
Büyüsüz dünyanın, büyülü güzelliği.
Karanlık dünyanın, aydınlık yüzü.
 
Şöhretin en haz vereni,
Aşkların en güzeli,
Kalbimin ve aklımın tek sahibi,
Dünyamın tek hâkimi.
 
Seni tenezzül eden bu ağır beden,
Bir muhabbet ile seni bekleyip durur.
Göz yaşlarım seni arayıp, soruşturur.
Ellerim, ellerin için dua eder durur.
 
Mezarımın üstünde açan tek çiçek,
Kalp evimde beni ısıtan tek güneş,
Toprağımı çiçeklendiren o tanrısallığın,
Tabutumu uçuran o donuk bakışların.
 
Sol tarafımda hissettiğim o acı,
Gözlerimi yakan o yaşlar,
Ölmeden tabuta sokan o sesin,
Beni yaşarken öldüren sen.
 
Yalnızlığıma kattığın o heyecan,
Nefesimi düğümlediğin o sesin,
Beni heyecanlandıran o bedenin,
Gözlerinde gördüğüm mutluluk.
 
Bedenime seni gömmek,
Kalbimi kesip atmak,
Gözlerimi çıkartmak,
Ve artık yaşamamak istedim.
01.04.2024-00.29
“AŞK”
Tenin tenime dediği an,
İçime zuhur etti tüm aşklar.
Musa gibi çıktım Sina Dağına,
Âşık oldum o tanrıya.
 
Işıltın ile yaktın gözlerimi,
Tutuldu dilim, kanadı gözlerim.
Tek nefesin için bu sitemim,
Gel gör ben ne haldeyim.
 
“BEDEN”
Dün gece 2 kere öldüm,
Aklıma geldin üçüncüye göz kırptım.
Uykularım artık bana eziyet,
Düşlerim artık seneler,
Hiç uyanmak istemeyen,
Çaresiz bir beden,
Ağır bir beden.
 
“BEN”
Titrek ellerim, kekeme dilim,
Kaçamak gözlerim, bulanık aklım,
Ve seni arayan hayallerim.
 
Saniyeler geçmez oldu,
Namütenahi düşlerim eziyet eder oldu,
Korkularım büyüdü, bedenim çürüdü.
 
Aşk dedikleri bu kanlı savaş,
Bu aciz bedene ağır geldi.
Sarhoş oldu, bedeni uyuştu,
 En sonunda öldü. 


HİS
Teamülfersa  acılar ile yanıp dururum,
Gözlerim gözlerini arayıp durur,
Ellerim ellerin için yanıp tutuşur,
Acılarım gülümsemen ile son bulur.
Zevahirim ağır aynı hissettiklerim gibi,
Sensizlik meyus bir beden gibi,
Düşlerim bir çocuk misali,
Uzun uzun özlerim, beklerim seni.
Aşkı ne bilsin safderun kalbim,
Bedenime sirayet eyledin hey fevkalbeşer,
Bakire bir melek gibi temiz sana olan duygular,
Sensizlik ise aciz bir tanrı gibi. 

 
DÜŞ
Şikemperver ağır bir bedene sahibim,
Tüm müşkülüm ile tanrıçaya aşığım,
Eriyen bedenimin ibadeti sana,
Taparcasına acılarla aşığım sana.
Kalbim mahşer yeri, dinim oldu ismin,
Sesin oldu kıblem, tenin oldu cismim.
Tek arzum sen, ilahım gözlerin,
Kokun cennet, yokluğun cehennem. 






 


 

 

 

 


 

+905353514297